31 Aralık 2015 Perşembe

HAYAT



         Hayat, yeni başlangıçlarla, yeni hayallerle, yeni ümitlerle yaşanılır bir yer olurmuş. Öyle diyorlar. Yeniden başlamak lazımmış hayata. Arada sırada değil ama her gün, her gün doğumunda. Her seferinde. Yataktan her kalktığımızda. Hayat, aslında düşman değil, en yakın dostmuş, biz anlayamamışız.

         Hayat, her insanın gidişinde aslında bize bir şeyler anlatmak istiyormuş. Hayat, aslında bizim elimizden tutmak istiyormuş, bize çivili yalanları tutturmak değilde. Peki, neden fark edememişiz Hayata karşı olan ön yargılarımızdan mı yoksa kendi yediğimiz haltları bile hayata yıkmaya çalışmaktan mı?

       Hayat aslında çok güzelmiş. Kuşlar falan.

       Hayat aslında hayattan çok daha öte bir yermiş. Hayat aslında bu değilmiş de bize demosu denk gelmiş. Biz hayatı çok yanlış tanımış, yanlış anlamışız. Neden kısmına tekrar girmek istemiyorum ama durup bir kere olsun kendine sorar mısın, sence neden?

       "Benim hayallerim vardı ve hayat onları benden aldı," Ne kadar da acınası. Bir kere olsun bahanelere sığınmadan, bir kere olsun hayatı suçlamadan, başara bilir miyiz, yaşamayı? Yalandan değil ama gerçekten, isteyerek, sıkı sıkıya sarılarak. Her sabah kalkıpta şöyle yataktan, gökyüzüne bakıp diyemez miyiz;" hayat, bu kez seni anlıyorum" diye.

       Ne kadar yıkıldığını, ne kadar acı çektiğini, ne olduğunu, ne bittiğini hepsini unut! Bir kere olsun anı yaşamaya çalış. Bir kere olsun hayatı, gerçekten hayat olduğu olduğu için yaşa! Sorun değil, kanatlarının kırılması, bedeninde yara bere oluşması, doktorun çıkıp dört beş ay ömrün kaldı cümleleri. Hiçbiri sorun değil. Tek sorun sensin, benim, biziz. Hayatın yaptığı tek şey bize ayna tutmak.

      Hayatımı hep bahanelere sığdırdım. Sırf kaçmak için yaşamdan. Şimdi anlıyorum ki; kaçmak değil asıl olan, başa çıkmak! Kalk! Hazırlan! Ve hayat turuna çık daha fazla geç olmadan. 

30 Aralık 2015 Çarşamba

YIPRANDIK


       Yıpranmak... Bir kağıdın renginin değişmesi, bir kağıdın kenarlarının buruşması, hafif küçük yırtıklara maruz kalması... Evet, tam anlamıyla yıpranmak bu benim dilimce. Bir kağıt eşittir bir insan. Rengimiz solar, kalbimiz parçalanır, oramızı buramızı yırtarız da yıllarca bir değere hak görülmeyiz. Hatta genelde kör gözler karşısında çıplak dururuz. Tamamıyla çıplak. Bariz buradayız deriz, bağırırız tüm sokaklarda da, şansa bak! Şehrin insanları sadece kör değil, üstüne bir de sağırlar. Şans işte...

        Yıprandım. Yıprandık. Sözde hiçbir emek karşılıksız kalmazmış. Evet, mutlaka karşılığını alırız, cezalarımızla. Doğru. Kanıtlamıştır çoğu insan bunu. Ama umut o kadar kötü bir şey ki yıprandım dedirtiyor insana, öldüm demeye dil varmıyor da.

        Bir de şey var bak; neden yıprandığımız. Konu aşk mı, çevre mi, iş mi, aile mi yoksa temel olarak hayat mı? Senin için ne? Bana sorarsak hayatı temel olarak yıpranma konusu edinmek hayata karşı bir negatiflik. Ama düşünürsek eğer bir binayı, temeli kötü olan binanın, yanlış yere güç bela inşa edilen bir binanın olumsuzluğu kabulümdür. Hiçbir bina deprem bölgesine berbat bir temelle atılmamalı.

       Karşına geçip yıprandım, yoruldum demek istiyorum. Karşına geçmeye güç bulunca... Cesaret değil yalnız, güç.

      Aynaya dönüp kendine bakmanı istiyorum. Bir düşünmeni, bir kere olsun bir damla göz yaşı dökmeni. Haklıydın demeni değil yanlış anlama ama bir kere de olsa yıpranmış olduğunu seninde kabul etmeni. Hepimiz yıprandık, hepimiz. En çokta yıprattık. Bir başkasını değil, kendimizi.

29 Aralık 2015 Salı

BEN

İçimde biri var
Ya da birileri
Kim kim?
Hangisi hangisi?
Bilemiyorum.

İçimde bir kalabalık toplantı
Her biri de bir şeyler diyor
Kimin ne dediğini 
Pek anlayamıyorum
Ama biliyorum ki
Hepsi de zıt
Biri siyah diyor,
Diğeri beyaz,
Bir başkası farklı bir renk

Kaç oda var ki?
Tek
Bilirsin
Odalar dört duvar
Burada yaşayanlar ise milyonlarca
Ve her tonda renkler var,
Kararsızlık çıkıyor
Aramızda kavgalar

Ben, benden şikayetçiyim.
Ben benimle anlaşamıyorum.
Ben bana karar veremiyorum.
Yöneten ben miyim,
Diğer ben mi bilemiyorum.

Ağlıyoruz
Hep birlikte ağlıyoruz
Ve bir tanesi çıkıp
Kahkaha atıyor
Kalbimin şehrinde kargaşalar
Kalbimin şehrinde kırıklıklar
Kalbimin şehrinde isyanlar
Başlıyor

Bir ben diğer beni öldürüyor
Katil ben sokaklarda
Bir ben diğer beni sürekli aşağılıyor
Suçlu ben hayatta
Bir ben diğer benden vazgeçiyor
Masum ben yok
İzi var her sokakta
Ve anılarda

Çıkıp birgün kurabildiğim tek cümle oluyor
"Ben önceden bendim"

25 Aralık 2015 Cuma

ACILAR TAŞIYORUZ



Acılar taşıyoruz
bilelenmiş elleri
yardım istersen uzatır da
keser tüm gönlünün parmaklarını
kanatır
ağlarsın

dökülür parçaların
tüm şehir çürümüş kalp kokar
hiçbir koku çare olmaz
çürümüşlüğün yaydığı hiçsizliğe
bariz buradayım dersin de
görmez
ama hissedilir
ama tüm his
bir vampirin aldığı kan kokusudur

ah bu acılar
parçalanan yürekler
bütün görünen beden de
iç hep gazi kılıklı
kim ne yaşamışta neye katlanıyor ki
ne var ki bu kadar kötü
dersen eğer
sen derim
ispatı sözlerin
bi de gökyüzü
kaç kere gittiğini sor bakalım
kaç ayrılık görmüş bu yıldızlar
kaç ihanet

acılar taşıyorum
her yerim ölü
yaşamak umutsuz

acılar taşıyorum
ve hiçbir şeye çözüm olmuyor özrün
daha da kırılıyorum
ve bi' bakıyorum yok
ben değil
sen değil
biz
ve gülüp diyorsun ki bu muydu
hiç olmayan şey,
şimdiden sonra da olur mu?
hangisi için dedin bilemiyorum
kalbin miydi
olmayan ve olmayacak olan
biz mi?

14 Aralık 2015 Pazartesi

BA(Ğ)ZEN



Bazen
Bazı şeyler
Ve bazen
Bazı kişiler
Hayatı senin elinden alan
Kimseler

Bazen
Bazı hayatlar
Bazı gözyaşları
Ve bazı yalanlar
Sana hayatı zehir eden

Bazen
Bazı gecelerde
Aysız bile kaldığın
Olmadı mı sahiden?

Bazen
Bazı bazenleri yok sayıp da
Hiç özlemedin mi kırları
Çıplak ayaklarla koşulan

Bazen
Bazı yaşamlar sana zarar iken
Sen istemedin mi onun olmayı?

Bazenler bazen hiç bitmez
Bu da onlardan biri
Senin en güzel bazenin iken
Yazmamak elde midir şiiri,
Şiir eden o iken?

2 Aralık 2015 Çarşamba

BİR İLERİ BİR GERİ



Salıncak,
Ağaca asılı,
Sallanan küçük bir kız
Bir taraf geçmiş,
Bir taraf gelecek

Salıncak
Biri yarınların acısı,
Diğeri geçmişin
Bi' ileri bi' geri

Kaç kere kırılmıştır kalbi?
Kaç acısı vardır?
Yaşı mıdır mühim olan,
Yaşantısı mı?

Ben öldüm.
Sen öldün.
Ölü gelecekler besliyoruz
Bizim olmayacak olan gelecekler
Yani şöyle;
İyiyse bizden öte,
Acı varsa bizimdir işte.

Ben değil,
Sen değil,
Kim koyuyor bu kuralları?
Ben, benim yaşamımdan öte
Yöneten neden acıyı da devralmıyor? 
Yönetmek bu kadar güzelse.

27 Kasım 2015 Cuma

GÜZEL BİR YALNIZLIK



Yine yalnızız
Hücrelerimize kadar
Her şeyimizle
Her şey ile 
Yalnızız

Fakat iyi yalnızız,
Ne de güzel yalnızız
Amma ne de iyi yalnızız ha
Geyikleriyle
Kendi kendimize 

Yalnızız
Bir çocuk tebessümü gibi
Eşsiz bir yalnızlık bu
Dokunulmamış

Kendini yalnız sanan insanların aksine
Hakikaten yalnızız
Bilmem kaçıncı ayrılığı,
Bilmem kaçıncı yalnızlığı kutluyoruz

Bir duvar sesleniyor,
Diğeri ona küs
Yoksa yalnızlık,
Bir duvarın bile diğer duvara küs olması mıdır?

Peki...
Mutlu yalnızlıkta var mıdır?
Kimsenin olmayışından hiçbir acı çekilmeyen,
İyi ki de gittiler diyebileceğimiz bir yalnızlık

Duygu sömürüsüne gerek yok
Bu yalnızlık hüzünsüz
Bu yalnızlık bir sarı, bir mavi
Bu yalnız nice geyiklere gebe
Bu yalnızlık nice yalnızlıklar doğurdu da
Her doğumda annesini öldürüp
Yine de annesini gömmeye kıyamayan bir yalnızlık

Şakalar, şiirler, hüzünler hepsi bir kenara da
Hakikaten sağlam, iyi bir yalnızlık!

15 Kasım 2015 Pazar

DUYGU NEDİR?



         Duygu nedir? Öfke, nefret, kin, özlem, aşk, sevmek, küçük esinti hani şu rüzgarın ufacık bir dokunuş yaptığı teninde, beklemek, kırılmak, ağlamak, dokunmak, hissetmek daha nice şeyler yazılır buraya. Peki bunlardan hangileri duygu? Hangileri yaşamı, gerçekten yaşam yapan? Kuşkusuz hepimiz bir defaya da mahsus olsa "duygularım olmasa keşke" demiştir. Hayata karşı daha güçlü olmak için, insanların dediklerine, yaptıklarına daha az kırılmak için, içinde yanan o ateşi artık yok saymak için ya da her ne sebeptense işte.


          Peki... Duygusuz olmak nasıl bir şeydir ki? Merak ettiğini biliyorum. İstediğini biliyorum. Yaşamın gerçek tadı acıyla, hüzünle, mutlulukla, sevmekle, sevilmekle, bazen nefret etmekle olduğunu bilmiyorsun. Ölmenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsun. Gerçekten ölmekten bahsetmiyorum demiştim. Acı derken bedenin değil, ruhun çektiği acıyı diyorum. Yaşarken de ölebilir insan diye boşuna dememişler.

         Hayatımın büyük bir çoğunluğunu duygularımla geçirdim sonra bir gün duygularımda benden geçti gitti. Bunu isteyen bendim. Şimdi ise içimdeki büyük bir boşlukla kahrolan, kaybolmuş, ölmüş olan benim. Bedenimin değilde ruhum acı çektiğinde artık bir şeyler hissedebiliyorum diye o acıyı sonuna kadar yaşıyorum.

         Duygular gerçekten nedir? Bu soruyu defalarca sorabilirim. Çünkü artık anlamını pek bilmiyorum. Duygu denildiğinde aklıma ölmek geliyor. Bazen de durup diyorum ki; ölüler yaşamı düşünür ölümü değil, belki hala bir ihtimal taşıyorumdur ya da ümit kalan son kırıntımdır. Kim bilebilir ki?

3 Kasım 2015 Salı

MAVİ


 
           Mavi nedir? Bilimsel tanımıyla, psikolojik tanımıyla neler söylene bilir maviyle ilgili? Peki ya, ben bu sorumu mavinin edebi tanımı diye sorarsam ne değişir? Mavinin yalnızlıkla ne gibi ilgisi olabilir? Mavi gökyüzünün ve denizin vazgeçilmezi iken senin gözlerinin maviliğinden vazgeçmek ne kadar mantıklı olabilir?

          İşin kötü kısmı ne biliyor musun? Senin sadece gözlerinin maviyle kalmayışı. Senin sözlerinin bile kendini maviye çalışı. Mavi ve sen, huzur ve sen, gök ve sen, aynı renk ve uzaklık,aynı renk ve hasret. Sen her dizenin biraz maviye benzemeye çalışması, sen her sabaha açarken gözlerini gökyüzünü mavi gören mavilik, bir çocuğun beyaz rengi olup da yine de inatla bulutu bile boyadığı o mavisin.

         Bırak mavinin tanımını yapmayı, maviyi yaşa!

         Gökkuşağının en farklı rengi, gökkuşağının en sıcak mı, soğuk mu, durgun mu, üzgün mü, kırılmış mı diye bilemediğin, en farklılaşmış rengi. Mavi. Peki bir kadın mavi elbise içinde ne kadar şairane olabilir ki? Ne kadar gelmeyenini bekleyebilir ki? Bir mavi kalp, ne kadar acı taşıyabilir ki?

30 Ekim 2015 Cuma

SEN VE GİTMEK EYLEMİ




Korktum
Gitmenden
Gidip geri dönmeyecek olmandan
Seni bir daha görememekten

Korktum
Ve korktuğum geldi başıma
Ah, ne çok savaştım kendimle
Ne çok yol kat ettiğimi sandım

Gittin
Gidip de gelmedin
Korktuğum başıma gelmesin diye 
Verdiğim emeklere mi yanayım,
Korktuğumun başıma gelmesine mi?
Yoksa o emek sandıklarımın,
Aslında senin gitmene neden olmasına mı?

Kaybetmek istemedim
Seni, her şeyi
Nereden bilebilirdim ki
Senin her şey olabileceğini
Sen gittin, seninle ben bile gittim
Bu şehirde gitti,
Tüm insanlar,
Tüm herkes gitti

Sen gittin ya,
Ben yersiz, yurtsuz kaldım
Her gün uyandığım bu ev,
Baktığım bu pencere
Hiçbiri gerçek değil
Her şey seninle,
Sen, beni bile benden alarak gittin.

25 Ekim 2015 Pazar

SEN



Sen kurduğum en uzun
En anlamlı
En kırık
En dağınık cümlesin

Kağıtta yer bırakmamış
Tüm yazım kurallarının
Canına okuduğum
İmla nedir bilmediğim

Yazımı, tüm ömrümü kapsayan
Sabırsızlığım
Karanlıkta kalmaktan tek korkum
Beni anlatan, açıklayan sen

Kağıt yerine bedenimi kullandığım
Kalem olarak da saçlarını
Bedenime değen ellerin
Gözlerime değen gözlerini
Teninin ısısı
Gözlerinin içinin parlaklığı
Sarılışın
Göğsünde kayboluşum

Sen benim, benim diyebileceğim
Ama hiç benim olmayan
Hayalim
Hayalimde kalan

Bin bir parçaya bölünmüş
Görenlerin acıdığı
Harikalar diyarım
Beni kimsesiz bırakan

En büyük yalanım
En büyük acım
Mumdan korkum,
Mürekkeple birliğim

Sen bende sadece sen olarak kalmayan
En güzel
En büyük vedam
Sana değil, insanlara değil
Dünyaya karşı

Direnişim,
Vazgeçişim
Sen benim kırık cam bardağım
Renkli balonlarım 
Bir çocuk sevinciyle

Bitirmeye kıyamadığım romanım
En büyük öyküm
Hiç gelmeyecek, geleceğim
Olamayacak yarınlarım

Tüm şairlere taş çıkartan kağıttan
Tüm yazarları imrendiren
Hiç son bulmayan bekleyişim
Ama hiç gelmeyişin

Tekrar tekrar dinlediğim
Hiç bıkmadığım en güzel şarkım
Tüm insanların el ele verdiği
Seni bana getirmek için yaptıkları yollar

Sen yaşama sevincimdin
Yaşamdan zerre haz almama karşın
Sıkı sıkı tutunduğum
İnadına yaşadığım

Tüm cümlelerimi hoşça kala sığdırdığım
Denizin dibine inen o taşlarım
Ve bir kız kulesi karşısında
Döktüğüm bir damla göz yaşım

Seni benim çaresizliğim
Sen benim koyduğum nokta
Yarım kalan dizelerimsin
Sonunu hiç getiremediğim
Kağıda yazmayı bıraksam da
Ruhuma yazmaya devam ettiğim
Hoşça kal sevgilim
Hoşça kal sen'im

10 Ekim 2015 Cumartesi

KUM SAATİ




İnsanların zamanı azalır, her zaman
Uzun uzadıya cümleler gibi biraz
Sonuna nokta konulmaya
O cümleyi bitirmeye
Kıyılamayan
Cümlecik
Cümle
Gibi
Ama hep bitmeye
Hep son bulmaya bir adım daha
Ha gayretlerle uzatmaya çalıştıkça başarısız
İmkansız olan o uzun cümleler gibi

Ve biter
Her kum saati gibi
Yeni başlamak ise hayli zor
Hatta imkansız bir el uzanmadıkça
Bahsettiğim ölmekteki zaman değildi ne yazık ki
Yaşamaktaki zaman,
Elden, ayaktan olunan
En çok sevilenlerin gittiği üstelik
Mutluluğun bile koşar adım
Sana sadece sen kalan

8 Ekim 2015 Perşembe

SORULAR



Kimler geldi,
Kimler geçti,
Hayatından?

En çok hangisini sevdin?
En çok hangisi özeldi?
En çok hangisi kırdı seni?

En sevdiğin şarkı sözü
En sevdiğin şiir
En güzel dize
Hangisiydi?

Hiç düşündün mü,
Hiç aklına geldim mi?
Ya da unuttun mu beni?

Hayata katlanmak için mi,
Kendine direnmek için mi
Neden vardım senin için?

En güzel sorun,
En güzel felsefen
En güzel ümidin
Kimdi?

Kadınları genel olarak mı,
Özel olarak mı severdin?

Senin için yerim,
Yurdum
Neresiydi?

Kendimi kandırmama mı,
Beni kandırmana mı,
Yoksa söylediğin sözlere
Ya da genel olarak mı kırılmam gerek?

Sana mı,
Yıkılan hayallerime mi yanmalı?

Temelleri düzgün olmayan evde
Evimizde
Ne kadar yaşarım?
Ya da yaşar mıyım?
Seninle ya da sensiz yaşanır mı?

6 Ekim 2015 Salı

DÜŞÜNÜR MÜSÜN?



Adımların
Düşüyor ıslak kaldırımlara
Her attığın adım
Biraz daha uzağa

Gidiyorsun,
Sorun değil
Sevemedin beni
Mühim değil. 

Bilmiyorum,
Neden ne?
Böyle yapmanın,
Beni hiç anlamamanın

Sormaya hakkım var mı?
Sorsam canın yanar mı?
Bir kere de olsa,
Düşünebilir misin?
Beni demiyorum,
Her şeyi,
Yaptıklarını ya da yapacaklarını
Bir kez de olsa
Düşünür müsün,
Çaldığın o hayatları.

5 Ekim 2015 Pazartesi

KUŞLAR VE KADINLAR




Kuşlar
Güneşten bıkmış
Uçmaktan
Kanatları kırık olan
Yaralı kuşlar

Kadınlar
Yaşamdan bıkmış
Hırpalanmaktan
Umutları kırık olan
Yaralı tüm kadınlar

Yarınsız,
Geleceği olmayan
Zor kullanılmış
Aldığı her darbede
Aldığı her nefeste
Umutla yerinden kalkan

Güçlü ve güçsüz
İyi ve kötü
Güzel ve çirkin
Ayrım yapılmış kuşlar
Sürüsünden kopmuş
Uçmayı unutmuş kadınlar
Her tebessümü boğazına takılı
Sarı saçlı
Siyah, kızıl ve kumral kuşlar

Kafeste olmak,
Özgürlük müdür?
Peki ya uçmak?
Her uçan kuşta özgür müdür?
Her nefes alan yaşar mı?
Her katliamdan,
Umut doğar mı?

ARA VERMEK




İnsanların çok kullandığı cümle ve yaşamında da çok yaptığı şey nedir biliyor musunuz? "Ara vermek..."  İnsanlar birçok şeye ara verirler; ilişkilerine, çalışmaya, gezmeye vesaire işte bunun gibi birçok şeye ara verirler. Peki... Sonra ne olur? Elbette sizin de bildiğiniz gibi verdikleri o ara aslında verdikleri son olur.

Mesela; ara verilen her ilişki, son verilen ilişkidir. Tekrar başlar belki ama eskisi gibi olmaz. Zaten hiçbir şey eskisi gibi olmaz ama demek istediğim daha da başka bir şey... Tekrar başlayınca iki insan da aynı kalmaz, zamanla yok olup giderler ve sonu -ara verdiklerin de olan o son- gelir. Geç gelir ama güzel gelir. Sevenle sevilen yer değiştirir.

Bazen insanlar hiç olmayacak şeye bile ara verebilirler. Yazmak gibi, şarkı söylemek gibi, dans etmek gibi... Onu o yapan, seni sen yapan şeye ara vermek, birnevi ölmek. İnsan vazgeçtiği zaman ölür. İnsan ara verdiği zaman ölür. İnsan hep ölür, her zaman ölür ama bu ölüm toprağa gömülmekten daha da başka. Çıkıpta bir insan ara verirse en çok sevdiği şeye -ne kadar yorulmuş olursa olsun- yaşamına da ara vermiş olur.

Yaşamına ara veren her insanın pişman olması kaçınılmazdır, değil mi ? Peki neden hala yaşamaya ara veriyoruz ki ?

3 Ekim 2015 Cumartesi

KIRGINIM



Kırgınım
Sana değil
Arkadaşlarıma
Sevdiklerime
Sevmediklerime
Nefret kelimesinin ne olduğunu
Bana öğreten,
Bana yaşattıranlara da değil

Kızgınım, evet
En çok kendime

Kızgınım, evet
Sadece ve sadece kendime

Haksız da sayılmam
Yanlış değilim
Ama doğru da değilim öfkemle
Ben buyum diyemedim
Beni böyle bil diyemedim

Kızgınım, evet
Yalan söyledim
Sana, ona, buna değil
Kendime tüm söylediklerim.

HEPSİ BU KADAR



Bir kuş uçuşu,
Bir rüzgar esintisi,
Radyoda denk geldiğin,
Ama bitmek üzere olan en sevdiğin şarkı

Bir şiir başlangıcı,
Bir romanın son buluşu,
Bir efsane,
Bir yalan yumağı...

Söyleyemediğin sözler,
Görmek isteyip göremediğin kişi,
Boynuna sarılıp, öptüğün
Seni hiç sevmeyen biri

Kırmızılı bir kadının,
Bir salon da sessizce,
Ama en mükemmel yaptığı
O sonsuz dansı

Yıllardır arar diye beklediğin,
Ama ne arayan, 
Ne de gelen biri gibi
Sonsuzluğun en dibi...

Ne çok bekledim seni,
Ne çok özledim,
Ne çok özlemedin beni...
Ne de güzel aklına gelmedim

Her şeyde biraz seni anlattığım,
Kimsenin anlamadığı, senin bile
Bir küçük yağmur damlası
Ve ufacık bir kalbe dolan en büyük sevgi

Hepsi bu,
Bu kadar.

2 Ekim 2015 Cuma

KİM SEVECEK?



Sana söylemeliyim
Sana söylemem gereken şeyler var
Sana anlatmam gereken
Seni gerçeklerle yüzleştirmem
Sana, seni anlatmam gerek

Kırdığın kalbin
Bastığın toprağın
Gittiğin şu yolların
Doğan güneşin neden doğduğunun
Farkında değilsin

Seni daha ne kadar sevebilir,
Daha ne kadar bekleyebilir
Daha ne kadar gelmeyeceğini bildiğim halde
Sana bağlı kalabilirim bilmiyorum.

Her cümlen bir zehir
Her gidişin, ama hiç gelmeyişin
Bir ölüm

Diyeceksin ki bekleme
Diyeceksin ki vazgeç
Peki ben bile terk edersem,
Hiç gelmeyen seni,
Kim sevecek benden başka seni? 

1 Ekim 2015 Perşembe

HERKES BİR ŞEYLER BİLİYOR




              Herkes bir şeyler biliyor.
              Herkes bir şeyler hakkında yorum yapıyor. Konuşuyor, konuşuyor ve konuşuyorlar. Herkes ama herkes bir şeylerin peşinde. Herkes o kadar çok biliyorsa eğer neden hâlâ konuşmaktan öteye gidemediler ki ? Konuşmak, halletmek değil ki.

              Biri gittiğinde, bırakılan kişiye "üzülme" denilince bir şey mi oluyor ? Biri öldüğünde, "başın sağ olsun" denilince her şey yoluna mı giriyor ? Anlamıyorum ya da siz anlatamıyorsunuz, bilmiyorum. Ama artık, biraz susmalısınız. Susun ! Siz konuşunca bizim parçalarımız tamamlanmıyor. Hemde hiçbir şey hallolmuyor.

             Her şeyin çaresi vardır diyorlar ya en çok ona gülüyorum. Ölümün çaresi var mıdır ? Yalnızlığın, ailesizliğin. Çok fazla dibe vuruyoruz. Gereğinden bile fazla. Bir yerlerimiz de hiç durmayan bir kanama var ve siz konuştukça onu daha fazla deşiyorsunuz. Yorum yapmayın mesela. Bırakın acılarımız bize kalsın. Acılarımızı bile özgürce yaşayamıyoruz. Sırf insanlar etrafına toplanmasın diye acısını belli etmeyen, hep gülen insanlara dönüşüyoruz. Lütfen ama lütfen artık susun !

SADE VE ÖZ



Ve çiçekler vardı ellerin de,
Koşarak gelmiştin geçmişten
Yorgun... 
Umutsuz..

Ellerini ne zaman uzatıp,
Çiçeği verdin bana,
Ve ben alıp ne zaman sarıldım sana
İşte o zaman durdu
Zaman, hayat, bu koskoca dünya.

Aması olmadı daha sonra
Sen gittin, 
Gitmeni istedim.
Kalmanı hiç istemedim.
Yalan değil.
Çünkü biliyordum her zaman gidiş vardı.
Bu hayatta yollar boşuna yapılmıyordu. 
Sade ve özdü yaşam.
Gelir, kalır, her şey olur ve giderdi herkes.
Ve bir şeyleri pekte zorlamanın anlamı yoktu.
Ben de zorlamadım.

Yıllardır bocalayıp durup,
Her şeyin boşa çıktığını görmekten bıktım belki,
Belki de tüm hayatı belkilere sığdırmaya alışmaktandı,
Yaptıklarım ve yapmadıklarım.

BİZİM KENDİMİZLE BULUŞTUĞUMUZ GÜN



Yağmur yağıyor.
Güzel bir kız şarkı söylüyor şimdi.
Dağıtmış saçlarını, rüzgara kafa tutarak.
Dans ediyor; biraz ağlamaklı, birazda gülümsemelerle...
Onu şimdi kim durdurabilir ki ?
Kim çekebilir o acı tatlı hüznün içinden,
Mutluluğun içinden.
Deli diyor onu görenler.
Boş verin desinler.

Yağmur yağıyor şimdi.
Sırılsıklam tüm şehir,
Üşüyor belli.
Her ne kadar ben iyiyim dese bile,
Anlaşılıyor sesinden.
Bırakın üşüsün biraz,
Bırakın acısını en içte yaşasın,
Bırakın kendi olmanın tadını çıkarsın.
Bugün onun olsun.
Bırakın.

Yağmur yağıyor ya şimdi.
Sayılı kişiler var sokakta.
Kaçışıyorlar dört bir tarafa.
Islanmaktan, acı çekmekten korkan kişiler onlar.
Sırf acı çekmemek için, acı çektirenler onlar.
Gitsinler,
Kaçsınlar.
Bırakın da bize kalsın bu gece tüm şehir.

Yağmur, İstanbul, Güzel kız, acılar ve ihanetler.
Korkusuz olanlar,
Cesur olanlar yaşasın bu hazzı.
Bu yağmur, bu şarkılar, bu şiirler
Ve daha nicesi
Cesurların olsun.
Bizim günümüz olsun.
Bizim kendimizle buluştuğumuz gün.

Biz ve bizim gibilerin

HERKES GİTTİ AMA ÇAY VAR




           "Birileri gitti" değil bu yazının başlığı, bu yazının başlığı "herkes gitti" olacak.

            Bu onların başlatıp benim devamını getirdiğim yazı olacak. Onlar...  Onlar sadece; aynı şehir de yaşamamıza rağmen, kilometrelerce uzakta olmakla mükellef kişiler.  Bense sadece kalemiyle ve yazmamı bekleyen bir sürü boş sayfayla hikayenin asıl yazarıyım.

            Asıl konuya gelince de; bir iki kişi gitmedi benim hayatımdan. Kimsenin hayatından o kadar az kişi gitmez. Herkes gider giderse. Sadece bir kişi başlangıcı olur tüm gidişlerin, gerisi sadece boş. Biri gidince diğerlerinin de gitmemesi için uğraşırsın ama olmaz. Ne yaparsan yap olduramazsın. Birinci kişi gittikten sonra diğerleri de gidecektir. Bu böyle. Ben farklı sona rastlamadım.

            İlk gidenin ardından diğer gidenleri gördükçe, ilk zamanlar çok kötü olacaksındır. Dur demeye çalışırsın ama nafile. Sonra ne olur biliyor musun ? Kim giderse gitsin sorun olmaz artık. Sana her zaman kalacak şey birkaç takım eşyalar, o güzel şarkılar ve fotoğraflar olacak. Sonra yalnızlık çayı yapacaksın. Her yudumda için yanacak. Sonra ne mi olacak ? Boş versene çayını iç ve uyu. Tek yapacağını da bu.

UNUTUYORUM



             Unutmak nedir ? Bir eşyayı, bir cümleyi ya da yapacağın bir işi unutmak değil ama mesele, mesele birini unutmak. Çok sevdiğin, her şeyin olan, onsuz nefes alamayacağını düşündüğün ama her zaman için gayette iyi nefes aldığın birinden bahsediyorum. Karşında görünce dilinin tutulduğu, heyecandan ölecekmiş gibi olduğun hatta ne karşında görmesi sesini duysan, adı geçse yaşadığın o garip duyguya neden olan o kişiden bahsediyorum. Evet, siz öyle birini unuttunuz mu ? Ben unutuyorum.

             Çok olmadı onun gidişi, alt tarafı 5 yıl oldu. İnsan hayatı için çok önemli ama ona harcadığım için oldukça fazla önemsiz bir zaman ya da en çokta ona harcadığım için fazlasıyla önemli... Neyse... Bilemiyorum, hep bir kargaşa işte.

             Mesela ne oluyor biliyor musunuz ? Hiç unutmamak için sevdiğiniz o kişinin bitişi adını duyunca bir şeyler hissetmemeye başlıyorsunuz ya işte en çok o can yakıyor. İşin garip tarafı hep unutamamak ile ilgili yazı yazan onca kişiye karşı unutmakla ilgili yazı yazan biri bile olabiliyorsunuz. Bu kadar garip kişilikleriz. Velhasılıkelam ben onu unutmamak için her şeyi yapmıştım. Unutulmazım, her şeyimdi. Peki, şimdi ? Hiç. Koca birer hiç. Unutuyorum. Hissetmek, sevmek istiyorum, olmuyor. Hep ona gönderdiğim, ona hitap eden şarkıyı açıyorum. Nadide şarkıları vardır ya hep çok sevenlerin; işte o şarkıları açıyorum hiçbir şey değişmiyor. O şarkının diğer şarkılardan farkı kalmıyor. Mesela hep geri dönsün istersin ya, artık istemiyorsun.

             Özetle içinde yazacak pekte fazla bir şey kalmıyor. Bitiyor, bitiyorsun ve bitti.

UMUT



          Umut nedir ? Bazen fakirin ekmeği, bazen yaşama tutunmak, bazen de tüm bazenler mi ? Bence sadece bizi öldüren, öldürmese bile ölüme hazırlayan tek şey umut. Köleliğe bile alıştırır umut seni.

          Aslında çok fazla kötü bir şey daha olduğunu düşünmüyorum. Hem düşünsenize; mesela birinin geleceğini düşünüyorsun ve en ufak şeyden umutlanıp bekleme hevesini her gün daha fazla artırıyorsun ve sonra bir bakmışsın bomboş her şey. Mesela bir gün her şeyin düzeleceğini umut ediyorsun, her güne o gün sanki başka bir şey olacakmış gibi başlıyorsun ama her şey aynı. Umut ederek öldürüyorsun, öldürüyoruz kendimizi.

          Sırf arar diye yıllarca umut ederek yaşayan insanlar bile varken ve o telefon hiç çalmayacak haldeyken neyin umudu ki bu ? Kendini kandırıyorsun ama sadece kandırıyorsun. Değişen bir şey yok. Gelmeyen yine gelmiyor, düzelmeyen hayat yine düzelmiyor, çalmayan telefon yine çalmıyor ama sen, sen olarak kalmıyorsun. O umut o kadar çok işler ki kalbine, o kadar işler ki beynine bıraksan ölüyorsun, bırakmasan yine ölüyorsun. 

YER AYNI, ZAMAN FARKLI




         Aynı yerdeydik.
         Aynı gökyüzünün altında, aynı mekanda. Farklılıkları, geçen yılları her şeyi de yok saymıştık. En azından bu benim için geçerliydi. Yolunda gitmeyen şeyler ve sadece bir engel, bir yasak vardı. O büyük engelin adı da zamandı. Her zamanki gibi.

         Evet, aynı yerdeydik, farklı zamanda ama aynı yerde. Ben biraz erken gelmiştim, o biraz geç kalmıştı ama yine de aynı yerdeydik. Yıllar sonra ona rast gelmeyi ne çok isterdim. Ümitlerimde vardı. Planlarım, sürüce hayallerimde vardı üstelik. Sonra, en sonunda zaman yaptı yapacağını. Beklemedi bizi. Durmadı. Hiçbir zamanda durmayacak.

         Ne benim, ne senin ne de bir başkası için.

İÇİMDE BİR SİYAH



İçimde bir şeyler var
Anlatmak istediğim
Lakin hiç anlatamadığım
Bir karanlık,
Bir siyahlıktan da siyah...
Hiçbir renk aydınlatamadı
Aydınlatamadın

İçim acıyor
Duygularım can çekişiyor
Korkuyor içim,
İçimden.

Kötü biri değilim
İyi biri de sayılmam belki ama
Biliyorum, 
Bu ona benzer bir şey değil

İmkanı olsa bedenimin
İçimdeki tüm organları
Dışarı döker
Hepsi delik deşik
Tüm umutlarım,
Hayallerim gibi

İçimde telaffuz edilemeyecek
Sözü bile edilemeyecek
Garip bir karanlık var
Ve
Tüm insanlığı yutan
Girenin bir daha dönemediği
Acı orman

Dedim ya
İçimde öyle bir karanlık var ki;
İçim bile korkuyor
İçimden.

30 Eylül 2015 Çarşamba

KAYBEDİYORSUN



Kaybediyorsun
Düşlerini,
Kelimelerini,
Yeteneklerini,
Hatta kendini bile...

Bazen öyle anlar oluyor ki
Her şeyi kaybediyorsun
Bu sana ait bi saç tokası,
Sana ait bir kalem bile olsa değişmiyor.
Sonuçta sen kaybediyorsun.

Çıkıp birilerinin karşısına;
"Ben asla kaybetmem"
İmajını yansıtmaya çalışıyorsun,
Ama biliyorsun ki en büyük kayıpları veriyorsun.
Her salise, saniye, dakika, gün, ay, yıl fark etmiyor.
Sen düzenli olarak kaybediyorsun.

Her gittiğin yerde kendinden parçalar,
Her hayallerinin sonunda düşlerinden büyük bölümler
Bırakıyorsun...
Derin bir nefes alıp,
Derin bir nefes vermeye korkuyorsun.

Tükeniyorsun.
Yok oluyorsun.

Ve her şeyden geriye sadece zorla güldüğün fotoğraflar kalıyor.
Hafızanda yer edinen o sahneler,
Hiç unutulmayacak olan gidişler, terk edilişler.
Ve senin sevdiğini söyleyemediğin,
Çevrendeki tüm kişiler...
Yazık olmuyor mu ?
Hiçbir zaman değerli olduklarını bilemeyecekler.
Seni değersiz kılan kişiler...

BİR DAL SİGARA




            Bir sigara istiyorum sadece bir dal olsa yeter. Şu anda çalan o şarkıya, içim de ölüp duran yaşama sevincine destek olmak ve dünyanın hiç durmayan o melodisini kendi şarkımla birleştirmek için istiyorum. Sanırım ölüyorum. Büyüdüğümü sanırken aslında öldüğümü bilmiyordum. Yaşım ilerledikçe artık daha olgun biri mi oluyorum yoksa ölü biri mi ? Onu da bilmiyorum. Ya da kesin olarak olgunluk ölümdür. Fark etmez.

            Her çocuk büyümek ister. Yere düştüğünde dizinde oluşan, ellerinin içinde oluşan o yaralardan kurtulmak, istediği her şeyi yapmak için bunu ister ama bilmez ki o yaralar dünyanın en güzel yaralarıdır. Bir daha asla çocuk olmayacak, olamayacak olmamız ne acı değil mi ? İnsan bir şeyin değerini onu kaybettiği zaman anlıyor ama işin kötü yanı çocuk olmakta, büyük biri olmakta mükemmel fakat biz hayatı berbat hale getirdiğimizden oluyor şimdi tüm bunlar. Ölmekten bile korkuyoruz. Keşkelerimiz bizim boyumuzun kat ve kat üstünde. Peki biz ne yapabiliriz zaman bizden akıp giderken ? Geriye dönülmüyor, gelecek zaten şüpheli, korkulu ve acı. Bitiyoruz. Belki de çoktan bittik ama bilmiyoruz. İşte en çok bu yüzden son bir dal sigaraya muhtacım. Kırılan ve kıran tüm herkes için en çokta kendim için. Hayatım boyunca kendim için hiçbir şey yapmadım ama bu sigarayı bari kendim için yakayım. Belki içimde birkaç şey daha... Neyse...

           Değişmeyecek tüm her şey için gelsin çalan şarkı, şarkılar. Hoşça kalınacak gibi değil ama adettendir. Sen hoşça kal.

AYNI GÖKYÜZÜNE BAKMAK




Aynı gökyüzüne bakmak.Böyle bir şey yok. Yatıp, yere uzandığında kafanı kaldırıp bakıyorsun ya; işte o baktığın yerle, benim baktığım yer bir değil. Aynı aslında ama bi' yandan da aynı değil işte. Anlatamıyorum ben yine ama senin beni anlaman gerek.

Burada gökyüzü daha başka. Burada yıldızlar daha bi' değişik görünüyor ve farklı düşünceler saçıyorlar etrafa. Senin bakışınla benim bakışım bir değil. Bu bir ego durumu da değil yanlış anlama. Düşündüğümüz kişiler bile başkayken... Ben seni düşünüyorum, peki sen ? Herkesin "o" harfinden çıkardığı kişiler bile başka. Ki seninle, benim o, o  harfine birbirimizi sığdırmamız çok daha zor.

  Burada gerçekten gökyüzü daha bir başka. Yalnızlık daha acı yaşanıyor. Sensizlik... Sensizliğe alıştım ben sanırım. Artık pek dile getirmiyorum de zaten ama burada gökyüzü daha bi' başka gerçekten. Burası çok karanlık. Gökyüzünü ışık kirletip, yıldızların görünmesine engel olamıyor ve onlar sanki yanımdalar, sanki hiç gitmeyeceklermiş gibi. Gidemeyeceklermiş gibi. Onlar senin gibi değil.

ÇİMENLER VE ATLAR



Biz
Çimenlerde atların
Özgürce koşuşuyduk
Nereden bilebilirdik yahu?
Nasıl düşünebilirdik?
Ayaklarımıza çivilerin batacağını
Her çimenin altında,
Bir mayın tarlası olacağını

Aldanmayın bayım.
Hiçbir çimen masum değil.
Hiçbir aşk kutsal,
Hiçbir yalan da pembe değil

26 Eylül 2015 Cumartesi

YA YAZMAK




       Her kompozisyon bir tanımla başlar. Önce tanım sonra gelişme ve sonuç olarak ayrılırmış. Tanımı yapılamayacak şeylerin varlığını unutmuşlar. Yazmanın tanımı yapılamaz çünkü kesinlik değildir ki yazmak. 

       "Sanat için mi sanat yoksa toplum için mi sanat" gibi bir şey bu. Sırf yazmak için de yazıyor olabilirsin ya da içinden geldiği, ben bunu böyle düşünüyorum dediğin için veyahut gerçekten yazmayı sevdiğin içinde olabilir. Ya da içinde biriken duyguların dışa vurumu da olabilir. Ne fark eder ki?

       Konuşmayı pek bilmeyenin işidir yazmak. "Ona, yazdıklarımın birisini bile söyleyebilseydim" cümlesi kadar can yakan nadir cümleler vardır bu hayatta. Benim nadir cümlem bile sensin diyemiyorum. Yazdıklarımı bir gün bile olsa okumayacağını bildiğim birine her satırım da onu nasıl sevdiğimi anlatmak saçmalık biliyorum. Düşünüyorum da bazen ben sırf ona sesimi duyurmak için de yazıyor olabilirim. Sen olsan ne yapardın ki? 

      Kağıt o, ben de kalem. Ben yazıyorum, o bilmiyor ya da hissetmiyor bile. Her cümlem ona sıkı sıkı sarılırken o sadece kalıyor öylece. Bir gün yırtılıp gitmesinden korkuyorum. Bir gün yok olup gitmesinden. Gideceğini bile bile bu korkuyu aşamamak nasıl bir şey biliyor musun? Ne kadar çok sevdiğim hiçbir cümleyle anlatılamayacağını bildiğimden, anlatana kadar yılmayacağım için yazıyorum. Ya bir gün anlatabilirsem? Ya okursa? Ya duyarsa?

23 Eylül 2015 Çarşamba

BİZİ KIRDIN



Sana söyledim
Burada güneş doğmaz,
Burası bizim için değil,
Burada üzülürüz dedim.

Sana söylemiştim. 
Ben güneş olurum dedin
Her sabahında yanındayım dedin
Mutluluk bizim dedin

Keşke hiç gelmeseydik
Geçmişten bu güne 
Yarınlarımız olmalıydı, evet
Ama yarım değil

Keşke hiç gelmeseydik
Gökyüzünden yer yüzüne
Ve ben haklı çıkmasaydım
Kanatlarımız da hiç kırılmasaydı

20 Eylül 2015 Pazar

KADIN



Her kadın
Gecedir,
Aydır
Yıldızlardır.

Her kadın
Geceyi anımsatan 
Neyse, ne varsa
Biraz o olur

Aydınlatmak değil kasıt
Işığıyla yol göstermekten
Ya da gökyüzünü süslemekten
Yalnız olmadığını hissettirmek de değil

Her kadın biraz gecedir
Hatta gecenin kendisi
İçinde duran karanlığı
İçindeki acıyı yansıtmaz da
Yıldız sererek geceye
Güzelleştirmeye çalışır geceyi

Her kadın biraz karanlık
Biraz soğuk
Biraz ırak ve biraz beyazdır
Üstünde yara izleriyle

Her kadın biraz aşktır
Her kadın, biraz kadın
Her kadın, biraz yaşamın ta kendisidir.

16 Eylül 2015 Çarşamba

AŞK BENZETMESİ




Aşk; herkesçe tanımı farklı olan, herkese farklı gelen bir hissiyat yığını. Aşk, bir acı topluluğu ya da sevmekten de öte bir his. Bir duygu. Bir "onsuz olamam"lık hali. Ama bal gibi de onsuz olma durumu. Ama yine de en güzel tanımlar aşka ait. Dünyadaki şarkıların çoğu, şiirlerin, kitapların kısacası sanat hep aşka dayalı. Dünyadaki iyi ya da kötü olan çoğu şeyler. Aşka kesin bir tanım yapılamaz yani. Ama en güzel benzetmeler yapılabilir.

        Bence aşkın en güzel benzetmesi; rüzgarlı havada ciğerlerin patlayana kadar koşmak. Hiç durmadan. Tüm direncin ile koşmak. Hayata, zamana, evrendeki her şeye kafa tutarcasına. Dünyanın en güzel anıdır ilk aşık olunan an.

        Mesela; düşün ki, bir ovada koşuyorsun. Dümdüz, yemyeşil bir ova. Tek başınasın. Koşuyorsun rüzgara doğru ve yüzüne çarpan, saçlarını havalandıran hafif ama sıcacık bir rüzgar. Daha hızlı koşmak istiyorsun. Daha çok koşmak. Koşuyorsun da olabildiğince... Sonra bir bakıyorsun ki ciğerlerin de hava kalmamış. Bacaklarında derman yok. Ama içinde bu an hiç bitmesin hep böyle kalsın hissi. Biraz daha gidebilirim, biraz daha... Ve aniden duruyorsun. Nefes nefese... Çalan o şarkı bitmiş, rüzgar gitmiş, ova da alan kalmamış ve sen aniden ormanın içindesin. Aklındaysa sadece o anı.

        Hayatta insan her şeyle başa çıkabilir. Hatırladıkları ve ölüm hariç. Ölüm ayrı da o anılar daha bir başka. O an, o koşuşun bir daha asla olmayacağını bilmek ya da bazen olduğunu sanıp ama aslında hiç olmadığını görmek...

        Yaşananlar geri gelmez bir daha ama bir sohbet arasında durup biranda dersin ki; "ben de koşmuştum." Söyleyecek tek sözün bu olur ve anımsayacak o tüm bedenini saran en başka duygular. Hiçbir duyguya benzemeyen, eşsizlik. 

12 Eylül 2015 Cumartesi

BANA GEL




Bana gel
Çık gecenin içinden,
Tüm yolları geç
Ve gel

Bana gel
Belki gündüz,
Belki tüm yollar
Bana gelmen içindir

Bana gel
Sana bi'kere sarılsam yeter
Bi'kere dokunsam
Bi'kere göğsünde kaybolsam

Bana gel 
Her şeyden çok özledim
Sadece bir kere gel
Bir daha asla bırakmam bu sefer

Lütfen, gel