Aşk; herkesçe tanımı farklı olan, herkese farklı gelen bir hissiyat yığını. Aşk, bir acı topluluğu ya da sevmekten de öte bir his. Bir duygu. Bir "onsuz olamam"lık hali. Ama bal gibi de onsuz olma durumu. Ama yine de en güzel tanımlar aşka ait. Dünyadaki şarkıların çoğu, şiirlerin, kitapların kısacası sanat hep aşka dayalı. Dünyadaki iyi ya da kötü olan çoğu şeyler. Aşka kesin bir tanım yapılamaz yani. Ama en güzel benzetmeler yapılabilir.
Bence aşkın en güzel benzetmesi; rüzgarlı havada ciğerlerin patlayana kadar koşmak. Hiç durmadan. Tüm direncin ile koşmak. Hayata, zamana, evrendeki her şeye kafa tutarcasına. Dünyanın en güzel anıdır ilk aşık olunan an.
Mesela; düşün ki, bir ovada koşuyorsun. Dümdüz, yemyeşil bir ova. Tek başınasın. Koşuyorsun rüzgara doğru ve yüzüne çarpan, saçlarını havalandıran hafif ama sıcacık bir rüzgar. Daha hızlı koşmak istiyorsun. Daha çok koşmak. Koşuyorsun da olabildiğince... Sonra bir bakıyorsun ki ciğerlerin de hava kalmamış. Bacaklarında derman yok. Ama içinde bu an hiç bitmesin hep böyle kalsın hissi. Biraz daha gidebilirim, biraz daha... Ve aniden duruyorsun. Nefes nefese... Çalan o şarkı bitmiş, rüzgar gitmiş, ova da alan kalmamış ve sen aniden ormanın içindesin. Aklındaysa sadece o anı.
Hayatta insan her şeyle başa çıkabilir. Hatırladıkları ve ölüm hariç. Ölüm ayrı da o anılar daha bir başka. O an, o koşuşun bir daha asla olmayacağını bilmek ya da bazen olduğunu sanıp ama aslında hiç olmadığını görmek...
Yaşananlar geri gelmez bir daha ama bir sohbet arasında durup biranda dersin ki; "ben de koşmuştum." Söyleyecek tek sözün bu olur ve anımsayacak o tüm bedenini saran en başka duygular. Hiçbir duyguya benzemeyen, eşsizlik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder