30 Eylül 2015 Çarşamba

KAYBEDİYORSUN



Kaybediyorsun
Düşlerini,
Kelimelerini,
Yeteneklerini,
Hatta kendini bile...

Bazen öyle anlar oluyor ki
Her şeyi kaybediyorsun
Bu sana ait bi saç tokası,
Sana ait bir kalem bile olsa değişmiyor.
Sonuçta sen kaybediyorsun.

Çıkıp birilerinin karşısına;
"Ben asla kaybetmem"
İmajını yansıtmaya çalışıyorsun,
Ama biliyorsun ki en büyük kayıpları veriyorsun.
Her salise, saniye, dakika, gün, ay, yıl fark etmiyor.
Sen düzenli olarak kaybediyorsun.

Her gittiğin yerde kendinden parçalar,
Her hayallerinin sonunda düşlerinden büyük bölümler
Bırakıyorsun...
Derin bir nefes alıp,
Derin bir nefes vermeye korkuyorsun.

Tükeniyorsun.
Yok oluyorsun.

Ve her şeyden geriye sadece zorla güldüğün fotoğraflar kalıyor.
Hafızanda yer edinen o sahneler,
Hiç unutulmayacak olan gidişler, terk edilişler.
Ve senin sevdiğini söyleyemediğin,
Çevrendeki tüm kişiler...
Yazık olmuyor mu ?
Hiçbir zaman değerli olduklarını bilemeyecekler.
Seni değersiz kılan kişiler...

BİR DAL SİGARA




            Bir sigara istiyorum sadece bir dal olsa yeter. Şu anda çalan o şarkıya, içim de ölüp duran yaşama sevincine destek olmak ve dünyanın hiç durmayan o melodisini kendi şarkımla birleştirmek için istiyorum. Sanırım ölüyorum. Büyüdüğümü sanırken aslında öldüğümü bilmiyordum. Yaşım ilerledikçe artık daha olgun biri mi oluyorum yoksa ölü biri mi ? Onu da bilmiyorum. Ya da kesin olarak olgunluk ölümdür. Fark etmez.

            Her çocuk büyümek ister. Yere düştüğünde dizinde oluşan, ellerinin içinde oluşan o yaralardan kurtulmak, istediği her şeyi yapmak için bunu ister ama bilmez ki o yaralar dünyanın en güzel yaralarıdır. Bir daha asla çocuk olmayacak, olamayacak olmamız ne acı değil mi ? İnsan bir şeyin değerini onu kaybettiği zaman anlıyor ama işin kötü yanı çocuk olmakta, büyük biri olmakta mükemmel fakat biz hayatı berbat hale getirdiğimizden oluyor şimdi tüm bunlar. Ölmekten bile korkuyoruz. Keşkelerimiz bizim boyumuzun kat ve kat üstünde. Peki biz ne yapabiliriz zaman bizden akıp giderken ? Geriye dönülmüyor, gelecek zaten şüpheli, korkulu ve acı. Bitiyoruz. Belki de çoktan bittik ama bilmiyoruz. İşte en çok bu yüzden son bir dal sigaraya muhtacım. Kırılan ve kıran tüm herkes için en çokta kendim için. Hayatım boyunca kendim için hiçbir şey yapmadım ama bu sigarayı bari kendim için yakayım. Belki içimde birkaç şey daha... Neyse...

           Değişmeyecek tüm her şey için gelsin çalan şarkı, şarkılar. Hoşça kalınacak gibi değil ama adettendir. Sen hoşça kal.

AYNI GÖKYÜZÜNE BAKMAK




Aynı gökyüzüne bakmak.Böyle bir şey yok. Yatıp, yere uzandığında kafanı kaldırıp bakıyorsun ya; işte o baktığın yerle, benim baktığım yer bir değil. Aynı aslında ama bi' yandan da aynı değil işte. Anlatamıyorum ben yine ama senin beni anlaman gerek.

Burada gökyüzü daha başka. Burada yıldızlar daha bi' değişik görünüyor ve farklı düşünceler saçıyorlar etrafa. Senin bakışınla benim bakışım bir değil. Bu bir ego durumu da değil yanlış anlama. Düşündüğümüz kişiler bile başkayken... Ben seni düşünüyorum, peki sen ? Herkesin "o" harfinden çıkardığı kişiler bile başka. Ki seninle, benim o, o  harfine birbirimizi sığdırmamız çok daha zor.

  Burada gerçekten gökyüzü daha bir başka. Yalnızlık daha acı yaşanıyor. Sensizlik... Sensizliğe alıştım ben sanırım. Artık pek dile getirmiyorum de zaten ama burada gökyüzü daha bi' başka gerçekten. Burası çok karanlık. Gökyüzünü ışık kirletip, yıldızların görünmesine engel olamıyor ve onlar sanki yanımdalar, sanki hiç gitmeyeceklermiş gibi. Gidemeyeceklermiş gibi. Onlar senin gibi değil.

ÇİMENLER VE ATLAR



Biz
Çimenlerde atların
Özgürce koşuşuyduk
Nereden bilebilirdik yahu?
Nasıl düşünebilirdik?
Ayaklarımıza çivilerin batacağını
Her çimenin altında,
Bir mayın tarlası olacağını

Aldanmayın bayım.
Hiçbir çimen masum değil.
Hiçbir aşk kutsal,
Hiçbir yalan da pembe değil

26 Eylül 2015 Cumartesi

YA YAZMAK




       Her kompozisyon bir tanımla başlar. Önce tanım sonra gelişme ve sonuç olarak ayrılırmış. Tanımı yapılamayacak şeylerin varlığını unutmuşlar. Yazmanın tanımı yapılamaz çünkü kesinlik değildir ki yazmak. 

       "Sanat için mi sanat yoksa toplum için mi sanat" gibi bir şey bu. Sırf yazmak için de yazıyor olabilirsin ya da içinden geldiği, ben bunu böyle düşünüyorum dediğin için veyahut gerçekten yazmayı sevdiğin içinde olabilir. Ya da içinde biriken duyguların dışa vurumu da olabilir. Ne fark eder ki?

       Konuşmayı pek bilmeyenin işidir yazmak. "Ona, yazdıklarımın birisini bile söyleyebilseydim" cümlesi kadar can yakan nadir cümleler vardır bu hayatta. Benim nadir cümlem bile sensin diyemiyorum. Yazdıklarımı bir gün bile olsa okumayacağını bildiğim birine her satırım da onu nasıl sevdiğimi anlatmak saçmalık biliyorum. Düşünüyorum da bazen ben sırf ona sesimi duyurmak için de yazıyor olabilirim. Sen olsan ne yapardın ki? 

      Kağıt o, ben de kalem. Ben yazıyorum, o bilmiyor ya da hissetmiyor bile. Her cümlem ona sıkı sıkı sarılırken o sadece kalıyor öylece. Bir gün yırtılıp gitmesinden korkuyorum. Bir gün yok olup gitmesinden. Gideceğini bile bile bu korkuyu aşamamak nasıl bir şey biliyor musun? Ne kadar çok sevdiğim hiçbir cümleyle anlatılamayacağını bildiğimden, anlatana kadar yılmayacağım için yazıyorum. Ya bir gün anlatabilirsem? Ya okursa? Ya duyarsa?

23 Eylül 2015 Çarşamba

BİZİ KIRDIN



Sana söyledim
Burada güneş doğmaz,
Burası bizim için değil,
Burada üzülürüz dedim.

Sana söylemiştim. 
Ben güneş olurum dedin
Her sabahında yanındayım dedin
Mutluluk bizim dedin

Keşke hiç gelmeseydik
Geçmişten bu güne 
Yarınlarımız olmalıydı, evet
Ama yarım değil

Keşke hiç gelmeseydik
Gökyüzünden yer yüzüne
Ve ben haklı çıkmasaydım
Kanatlarımız da hiç kırılmasaydı

20 Eylül 2015 Pazar

KADIN



Her kadın
Gecedir,
Aydır
Yıldızlardır.

Her kadın
Geceyi anımsatan 
Neyse, ne varsa
Biraz o olur

Aydınlatmak değil kasıt
Işığıyla yol göstermekten
Ya da gökyüzünü süslemekten
Yalnız olmadığını hissettirmek de değil

Her kadın biraz gecedir
Hatta gecenin kendisi
İçinde duran karanlığı
İçindeki acıyı yansıtmaz da
Yıldız sererek geceye
Güzelleştirmeye çalışır geceyi

Her kadın biraz karanlık
Biraz soğuk
Biraz ırak ve biraz beyazdır
Üstünde yara izleriyle

Her kadın biraz aşktır
Her kadın, biraz kadın
Her kadın, biraz yaşamın ta kendisidir.

16 Eylül 2015 Çarşamba

AŞK BENZETMESİ




Aşk; herkesçe tanımı farklı olan, herkese farklı gelen bir hissiyat yığını. Aşk, bir acı topluluğu ya da sevmekten de öte bir his. Bir duygu. Bir "onsuz olamam"lık hali. Ama bal gibi de onsuz olma durumu. Ama yine de en güzel tanımlar aşka ait. Dünyadaki şarkıların çoğu, şiirlerin, kitapların kısacası sanat hep aşka dayalı. Dünyadaki iyi ya da kötü olan çoğu şeyler. Aşka kesin bir tanım yapılamaz yani. Ama en güzel benzetmeler yapılabilir.

        Bence aşkın en güzel benzetmesi; rüzgarlı havada ciğerlerin patlayana kadar koşmak. Hiç durmadan. Tüm direncin ile koşmak. Hayata, zamana, evrendeki her şeye kafa tutarcasına. Dünyanın en güzel anıdır ilk aşık olunan an.

        Mesela; düşün ki, bir ovada koşuyorsun. Dümdüz, yemyeşil bir ova. Tek başınasın. Koşuyorsun rüzgara doğru ve yüzüne çarpan, saçlarını havalandıran hafif ama sıcacık bir rüzgar. Daha hızlı koşmak istiyorsun. Daha çok koşmak. Koşuyorsun da olabildiğince... Sonra bir bakıyorsun ki ciğerlerin de hava kalmamış. Bacaklarında derman yok. Ama içinde bu an hiç bitmesin hep böyle kalsın hissi. Biraz daha gidebilirim, biraz daha... Ve aniden duruyorsun. Nefes nefese... Çalan o şarkı bitmiş, rüzgar gitmiş, ova da alan kalmamış ve sen aniden ormanın içindesin. Aklındaysa sadece o anı.

        Hayatta insan her şeyle başa çıkabilir. Hatırladıkları ve ölüm hariç. Ölüm ayrı da o anılar daha bir başka. O an, o koşuşun bir daha asla olmayacağını bilmek ya da bazen olduğunu sanıp ama aslında hiç olmadığını görmek...

        Yaşananlar geri gelmez bir daha ama bir sohbet arasında durup biranda dersin ki; "ben de koşmuştum." Söyleyecek tek sözün bu olur ve anımsayacak o tüm bedenini saran en başka duygular. Hiçbir duyguya benzemeyen, eşsizlik. 

12 Eylül 2015 Cumartesi

BANA GEL




Bana gel
Çık gecenin içinden,
Tüm yolları geç
Ve gel

Bana gel
Belki gündüz,
Belki tüm yollar
Bana gelmen içindir

Bana gel
Sana bi'kere sarılsam yeter
Bi'kere dokunsam
Bi'kere göğsünde kaybolsam

Bana gel 
Her şeyden çok özledim
Sadece bir kere gel
Bir daha asla bırakmam bu sefer

Lütfen, gel